4 Ocak 2008 Cuma

Bale tarihi

Fransız Balesi
Bale, Rönesans saray gösterilerinden ve bunları izleyen Fransız ballet de cour’undan gelişti. Genellikle ilkçağ teması üzerinde müzik eşliğinde şiir okuma, dans, mim, ve şarkıyı çok zengin dekor ve giysilerle birleştiren bu oyunları kral ailesi üyeleri ve soylular sarayda kendileri oynarlardı. 17. yüzyılda görülen gerileme yıllarının ardından dansa çok meraklı olan Fransa kralı XVI. Louis (1638-1715), “dansı yeniden kusursuzluğa kavuşturmak” amacıyla 1661’de Kraliyet Dans Akademisi’ni kurdu. Aynı yıl, dansların perde aralarına serpiştirildiği, sözleri Moliére’in, müziği Jean Baptiste Lully’nin olan ilk comédie-ballet sunuldu. Bu olay Lully’nin opera-ballet’ler yazmasına ve bunlar için gerekli profesyonel dansçıları eğitmek amacıyla Kraliyet Müzik Akademisi’ne (ya da Opera) bağlı bir okul kurulmasına yol açtı. Önceleri bu yeni profesyonel dansçılar soyluların duruş ve davranış biçimlerini taklit etmek üzere eğitiliyorlardı. Lully’nin ve bale ustası Pierre Beauchamps’ın yönlendirmesiyle giderek bir gösteri sanatına dönüştü.
Bunu izleyen yüzyılda teknik düzeyde büyük gelişmeler görülen baleye, bir sahne sanatı olarak da yeni bir ilgi doğdu. Jean- Georges Noverre’in (1720-1810) Lettres sur la danse et le ballets (1760; Dans Ve Baleler Üzerine Mektuplar) adlı yapıtı, ballet d’action (konulu bale) ya da dramatik balenin bütün Avrupada’ki gelişiminde önemli bir rol oynadı. Aynı dönemde besteci Cristoph Gluck’un müziği, opera ve baledeki dansa yepyeni bir canlılık ve oyunculuk anlayışı getirdi. Bu dönemde ayrıca, balede üç genre da (tür) ortaya çıktı. Dansçılar sérieux; demi-caractére ve comiuqe (ya da grotesque) gibi üç farklı teknikte eğitiliyordu. Böylece bale de opera gibi, büyük salonlarda oynanan görkemli bir gösteri durumuna geldi. Birçok opera, ara oyunları olarak sunulan bale divertimento’ları içeriyordu.
O dönemin balesi hala aristokrat anlayışları yansıtıyordu. Ama 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başlarında sanayi, toplum, siyaset, ve sanat alanlarında görülen devrimler, balede büyük değişikliklere yola açtı. Özelllikle Fransa’da bale eğitiminde benimsenen üslup ancien régime’in (eski Rejim) ve o dönemdeki sosyete danslarının etkisinden çıktı. 19. yüzyıl başlarının sahne dansı, romantik balenin temsilcileri Marie Taglioni (1804-84) ve Fanny Elssler (1810-84) ile yepyeni bir sanat yönü kazandı. Ayak parmaklarının üzerinde dengeli duruş demek olan Pointe’ın dans terimleri arasına katılmasıyla balerin, kusursuz bir sahne kişisi durumuna geldi. İlk kez profesyonel yazarlar ya da liberettocular bale için senaryolar yazmaya başladılar. Bale tekniğinin Carlo Blasis (1803-78) gibi öğretmenlerce sistemleştirilmesiyle bale dansı, bugün de kabul edilen temel biçimine ulaştı.
Bununla birlikte 1830-50 arasında romantik baleye duyulan yaygın ilginin ardından bu sanat uluslararası etkileşimden uzak kaldı. Rusya ve Danimarka dışındaki ülkelerde balenin sanatsal düzeyi düştü. August Bournonville (1805-79), Jules Perrot (1810-92) ve Marius Petipa (1818-1910) gibi bale ustaları yeni koreografiler yaptılar. Özellikle de Petipa (1818-1910) gibi bale ustaları yeni koreografiler yaptılar. Özellikle de Petipa, Petersburg’da Tchaikovksky’nin müziğiyle Uyuyan Güzel ve (asistanı Lev İvanov’la (1834-1901) birlikte) Kuğu Gölü gibi, bale repertuarında bugün hala yerlerini koruyan klasik yapıtlarını sahneleyerek akedemik baleyi yeniden doruğa yükseltti.
20.yüzyılda balenin Batı dünyasında yayılmasında ve beğenilmesinde en önemli rolü Rusya oynadı. Balerin Anna Pavlova (1881-1931) 20 yıl boyunca durmadan dünyayı dolaştı. Yaşamının son 20 yılında Avrupa’da temsil veren Serge Diaghilev’in kurduğu (1872-1929) Rus Balesi adlı toplulukta uygulanan çalışma düzeni koreograf, sahne tasarımcısı ve besteci arasındaki işbirliğini yoğunlaştırdı.
Hem sanatçıları hem de izleyicileri derinden etkileyen Diaghilev’in bale sanatına yeni bir canlılık ve yeni bir tanıtım getirme çabalarına, onun beş önemli koreografı olan Mikhail Fokine (1880-1942), Vaslav Nijinsky (1888-1950), Leonide Massine (1895-1979), Bronislava Nijinska (1891-1972) ve George Balanchine (1904-83) önemli katkılarda bulundular. Uzun baleler yerlerini tek perdelik balelere bıraktı. Üstelik bale artık öyküsüz olabiliyor ya da çağdaş dünyayı konu alabiliyordu. Dans için yazılmamış müziklerle, alışılmamış ritmler ve sokak gürültüleri içeren partisyonlarla da bale sergilenebiliyordu.
Diaghilev’in ölümünden ve ardından başka Rus Baleleri’nin ortaya çıkışından sonra bale kurma yolunda Batı’da yeni adımlar atıldı. Bu sanata ulusal kimlik ve Akademik bir disiplin kazandırmayı amaçlayan yeni okullar ve topluluklar ortaya çıktı. 1931’de İngiltere’de Vic Wells, (sonradan Sadler’s Wells, daha sonra da Kraliyet Balesi) kuruldu. Ninettede Valois’nın (d: 1898) yönetici, Sir Frederick Ashton’ın da (d: 1906) sürekli koreograf olarak yer aldığı bu topluluk, kısa zamanda ülke çapında önem kazandı. ABD’de yönetici Lincoln Kirstein (d: 1907) ve koreograf Balanchine’in 1934’te kurdukları ona bağlı New York Kent Balesi de benzer bir saygınlık kazandı. II. Dünya Savaşı’ndan sonra yurtdışı turnelerine çıkan Danimarka Kraliyet Balesi ile özellikle Leningrad’ın Kirov ve Moskova’nın Bolshoy baleleri, dünya kamuoyunda çok büyük etki uyandırdılar.
Bugün her kıtada ve çoğu ülkede bale toplulukları ve okulları vardır. Bale sanatı Diaglilev zamanındakinden çok daha karmaşıklaşmış ve çeşitlenmiştir. Danse d’école’e her tür dans üslubu girmiş, öteki sanatlarla bale arasında çeşitli ilişkiler oluşmuştur. Klasik müzik yerine popüler müzikten ya da sessizlikten yararlanılan, giysilerin en aza indirgendiği ya da çalışma giysilerinin kullanıldığı, dansın kendisi dışında başka bir konusu olmayan baleler, günümüzde bu sanatta görülen yeni eğilimler arasındadır
Rus İmparatorluk Balesi
Rusya baleyi büyük bir sanat yapmayı başarmıştır. Çünkü, kendine has bale ekolüne sahip ender bale okullarından biri olan St.Petersburg Bale Tiyatrosu, iki asırlık klasik bale geleneklerine bağlı kalarak, dünyanın en seçkin bale okulları arasına girmeyi başarmıştır.
XIX. Yüzyıl öncesi bale, müzikli dans gösterilerinin birazcık daha büyüğü olarak tasvir edilmekte ve operadan sonra ikinci dereceli bir konumda bulunmaktaydı. Rus Balesi geleneği, 1738’de Çariçe Anna İoannovna’nın Fransız dans eğitmeni Jean-Baptist Lande’ye aristokratların çocukları için Petersburg’da bir dans okulu açma izni vermesiyle başlamıştır. İmparatorluk Bale Okulu olarak anılan bu merkez zamanla gelişmiş, fakat 1801’de Charles Didelot’un yönetimine geçinceye kadar fazla dikkat çekici yenilik ve başarılar gösterememiştir. Okulun başında 25 yıldan uzun bulunan Didelot okulu tekrar Fransız klasik stilinde düzenlemiş ve okulun performansını en üst seviyelere çıkartmıştır. Klasik Fransız ve Rus folklor temalarını işleyerek, dikkatlice hazırlanmış masalımsı baleleri komplike hazırlanmış sahnelerde sunmuş ve performansları büyük tiyatro oyunlarına çevirmiştir. Puşkin’in eserlerini ilk defa baleye uyarlayan da bizzat Didelot olmuştur.
Rus Balesi’nin bir diğer ihtişamlı dönemi ise 1847’de Marius Petipa’nın İmparatorluk Balesi’ne katılmasıyla yaşanmıştır. Rusya sahnesindeki 56 yıllık kariyeri boyunca altmışdan fazla balenin koreografisini gerçekleştirmiş ve her yeni sezon açılışı için orjinal baleler tasarlamıştır. 1890’ların başlarından itibaren sadece Çaykovski ile çalışmaya başlamış, İmparatorluk Balesi’ni zirveye çıkartan ‘Uyuyan Güzel’, ‘Fındıkkıran’ ve ‘Kuğu Gölü’ balelerinin koreografilerini yapmıştır.
İmparatorluk Balesi’ne diğer bir canlılık Sergey Diaghilev’in (1872-1929) bireysel yaratıcılığı sayesinde oluşturduğu ‘Ballets Russes’ tarafından getirilmiştir. Rusya’nın en iyi dansçı, koreograf, müzisyen ve artislerini bir araya toplayarak dünyanın en güzel temsillerini yaratmayı başarmıştır. Grubun dansçıları arasında Pavlova, Karsavina ve Nijinsky; koreograflar arasında Fokine, Massine, Nijinskaya ve Balanchine; müzisyenler arasında Çaykovski, Chopin, Stravinki ve Rimski-Korsakov; artisler arasında Benois, Bakst, Goncharova ve Picasso bulunmaktaydı. 1909 senesinden itibaren grup Paris’ten başlayarak yurdışı turnelerine çıkmıştır.
İmparatorluk Balesi ‘1917 Ekim Devrimi’ sonrası Sergey Diaghilev ve grubu Ballets Russes’in bir çok üyesinin yurdışına iltica etmesiyle başlıca yıldızlarını kaybetmiştir. Zamanla Moskova’daki Bolşoy Tiyatrosu’nun hazırladığı daha devrimci ve emosyonel prodüksiyonlar Petersburg Balesi’ni gölgelemiş ve ön plana çıkmıştır. Gene de Petersburg Balesi, daha zarif ve klasik gelenekleri ile Rudolph Nureyev, Natalia Makarova, Mikhail Barişnikov gibi yetenekleri yetiştirmeye devam etmiş, maalesef bu son yetenekler de Sovyet dönemi başka ülkelere iltica etmişlerdir.
Petersburg’un tüm balelerinin galaları Marinski Tiyatrosu’nda gerçekleştirilmiştir. 1860’da Albert Kavos tarafından inşa edilen Tiyatro adını Çar II.Aleksandr’ın eşi Maria’dan almıştır. 1935’de Sovyet döneminin belirgin politik şahsiyetlerinden biri olan Kirov’un anısına ismi değiştirilerek ‘Kirov Balesi’ olarak anılmaya başlanmıştır. 1992’de ise tekrar Marinski ismini geri almıştır.
XIX. yüzyılın sonlarında Marinski Tiyatrosu’nda sürekli çalışan iki yüzün üzerine dansçıya sahipti. İmparatorluk Bale Okulu’nun her mezunu bale grubuna dahil edilir ama, bunlardan yalnızca birkaçı coryphee, sujet, prima balerina ve son basamak olan prima absoluta olabilirdi. Bu üst grubun çalıştıkları 20 yıl boyunca tüm masrafları Çar tarafından karşılanır, ardından ise emeklilik maaşı bağlanırdı. Balenin dansçıları sık sık Çarlık balolarına ve davetlerine çağrılır, gözde dansçılara hayranları ve Çarlık Ailesi tarafından değerli hediyeler verilirdi. Son Çar II.Nikolay elmas ve zümrütlerden oluşan muhteşem bir takıyı sevgilisi olan ünlü balerin Kşessinskaya’ya hediye etmiş, balerin ise bu takıyı özel performanslarında takmıştır.
Marinski Opera ve Bale Salonu: İlk kuruluşunda Marinski Opera ve Balesi olarak bilinen bu sahne, Sovyet zamanı (1935) Kirov Opera ve Balesi adını alır. 1992 yılında ise sahnenin tarihi adı geri verilir. Günümüzde Marinski Opera ve Balesi adını alan sahne, bu tarihsel sebeplerden dolayı, yurtdışında Kirov balesi olarak bilinir. 1996 yılında ‘Don Kişot’, ‘Bir Delinin Düşleri’ ve 1999 yılında ise ‘Red Giselle: Bir Balerinin Öyküsü’ adlı gösterilerle ülkemize gelen bale topluluğuna ‘uçan balerinler’ adı yakıştırılmıştır. ‘Kuğu Gölü’, ‘Uyuyan Güzel’, ‘Fındıkkıran’, ‘Gizelle’ gibi klasik yapıtlar bu sahnede izleyebileceklerinizden yalnızca bazıları. balesinin dünya prömiyeri, bizzat burada gerçekleşmiştir.

Hiç yorum yok: